

Kadınlar arasında en sık görülen ve kanser kaynaklı yaşam kayıplarında ilk sıralarda yer alan meme kanserine, her yıl ekim ayında “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” kapsamında dikkat çekiliyor. Meme kanserinin erken evrede tespit edilmesi ise tedavi başarısı oranını yüzde 95’e yükseltebiliyor.
Yine bir pembe ay geldi çattı! Tüm dünyada meme kanserine dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla birçok etkinliğe sahne olan ekim ayı, adeta bu hastalıkla özdeşleşti. Çünkü meme kanseri, erken tanı sayesinde önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık! Tarama yöntemlerinden genetik testlere, yapay zeka destekli görüntülemelerden kendi kendini muayeneye kadar birçok yöntem, kadın sağlığını koruma yolculuğunda kritik rol oynuyor.
Meme sağlığına dair güncel tarama protokollerini, yeni teknolojileri ve erken teşhisin önemini görüştüğümüz Koç Üniversitesi Hastanesi Meme Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. M. Ece Dilege, meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olmaya devam ettiğini ancak modern tıbbın getirdiği çözümler ve farkındalık kampanyaların etkisiyle, erken tanı ve tarama bilincinin her geçen gün arttığını belirtiyor: “Erken teşhis edilen meme kanseri vakalarında tedavi başarı oranı yüzde 95’in üzerine çıkıyor. Ayrıca bu vakalarda kemoterapi ihtiyacı azalıyor, meme korunabiliyor ve kanser başka organlara yayılmadan kontrol altına alınabiliyor. Tüm bunların sonucunda da sağ kalım oranları yükseliyor ve hastaların yaşam kalitesi önemli ölçüde artıyor.”
Daha genç yaşlarda da görülüyor
Meme kanseri, genellikle yaş ilerledikçe daha sık görülse de Türkiye’de 40 yaşından genç kadınlarda tanı konulan hasta sayısında artış gözlemleniyor.
Bu durum, resmi tarama programlarında mamografi yaş sınırının 50’den 40’a çekilmesiyle de doğrulanıyor. Meme kanserinde erken tanı için kadınların 30’lu yaşlardan itibaren ayda bir kez kendi kendilerini muayene etmesi, yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmesi ve yaşlarına uygun görüntüleme tetkiklerini yaptırması büyük önem taşıyor. Ancak risk faktörleri göz önünde bulundurulduğunda tarama yaş aralığının değişebildiğini vurgulayan Prof. Dr. Dilege, “Ailede erken yaşta meme kanseri öyküsü bulunan ya da BRCA1 ve BRCA2 gibi gen mutasyonlarına sahip olan kadınlar daha yüksek risk grubunda yer aldığı için mamografi taramaları daha erken yaşlarda başlayabiliyor. Meme MR gibi bilgisayarlı ileri görüntüleme yöntemleri de kullanılabiliyor.” diyor.
Yapay zeka ile erken tanıda yeni dönem
Meme kanseri taramalarında son yıllarda önemli teknolojik ilerlemeler yaşandı. Dijital mamografi ve üç boyutlu tomosentez, kontrastlı mamografi, meme MR görüntüleme gibi gelişmiş tarama yöntemleri sayesinde meme kanserinin daha erken teşhisi artık mümkün. Burada yapay zekanın da önemine dikkat çekmek gerekiyor. Yapay zeka destekli görüntü analizlerinin, hekimlerin karar alma sürecine destek olduğunu; kanserli dokuyu tanımlamada daha hassas ve hızlı sonuçlar sunabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Dilege, şöyle devam ediyor: “Genetik analizlerdeki gelişmeler de özellikle yüksek risk taşıyan kişilerin belirlenmesinde ve kişiselleştirilmiş tarama programlarının oluşturulmasında önemli katkılar sunuyor. Yakın bir gelecekte gerek moleküler düzeydeki testlerin gerekse görüntülemelerin gelişmesi ve yapay zeka modelleriyle kişiye özel tarama çağının başlayacağını öngörüyoruz.”
Meme kanseri, genellikle yaş ilerledikçe daha sık görülse de Türkiye’de 40 yaşından genç kadınlarda tanı konulan hasta sayısında artış gözlemleniyor. Bu durum, resmi tarama programlarında mamografi yaş sınırının 50’den 40’a çekilmesiyle de doğrulanıyor.
TARAMA ÖNCESİ VE SONRASI NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
Tarama yaptırmak isteyen kadınların, yaşlarına ve risk durumlarına uygun olan tarama programlarına katılması büyük önem taşıyor. Öncesinde doktorla sağlık geçmişinin paylaşılması ve aile öyküsünün değerlendirilmesi de gerekiyor.
Bazı kadınların, mamografiden çekindiklerine dikkat çeken Prof. Dr. M. Ece Dilege şöyle bilgi veriyor:
“Oysa mamografi sırasında hafif rahatsızlıklar oluşabiliyor ki bu da çok normal. Bunlar hakkında önceden bilgi sahibi olmak, sürecin daha rahat geçmesine katkı sağlayabiliyor. Tarama sonrası sonuçların dikkatle değerlendirilerek bir takip planı oluşturulması gerekiyor. Ayrıca taramaların düzenli olarak tekrarlanması gerektiğinin de unutulmaması önem taşıyor. Ve tarama zamanı gelene kadar olağan dışı bir belirti fark edilirse hemen sağlık uzmanına danışılması gerekiyor.”